Küçük balık yoksa büyük balık da yok!
Değişen dünya, farklılaşan çevresel koşullar, pek çok alanda olduğu gibi beslenme konusunda da bizi "yüksek farkındalığa" zorunlu kılıyor. Yaşamsal fonksiyonlarımızı sürdürebilmek için beslenmeye mecburuz. En azından şimdilik sahip olduğumuz bilgiler bu yönde…
Biz de bu durumda ne yapıyoruz? Sabah, öğlen, akşam demeden, hatta beslenme uzmanlarına kulak verip, öğün aralarını da ihmal etmeden, sürekli yiyoruz-içiyoruz! Aç kalırsak, yediğimizi beğenmezsek mutsuz oluyoruz… Yediklerimizin hem lezzetli, hem besleyici olmasını, görüntüsüyle, içeriğiyle bizi mutlu ederken bedenimize de enerji vermesini istiyoruz…
İşte bahsettiğim farkındalık zorunluluğu da bu noktada devreye giriyor… Büyük bir keyifle gerçekleştirdiğimiz yeme-içme eylemine malzeme olan gıdalar, tabağımıza ulaşana kadar acaba başlarından neler geçiyor? Sevgili Güneşin Aydemir'in "Doğal Beslenme" sayfalarımızda ısrarla üzerinde durduğu detaylardan söz ediyorum yani… İster evde, ister dışarıda olsun, tabağımıza konan yemeğin doğal döngü içerisinde ne ifade ettiğini bir an bile olsa sorguluyor muyuz? Takıntılı bir ruh halinden bahsetmiyorum elbette. Sadece "mevsiminde" yemeğe dikkat etmek bile bu yönde çok önemli bir adım olabilir.
Örneğin, bu ay dergimizle birlikte verdiğimiz "Deniz ürünleri" kitapçığındaki tarifler ve daha pek çoğu için en uygun mevsimdeyiz. Her yıl eylül ayından itibaren, denizlerimizin bereketi önce tezgahlara, sonra da sofralarımıza taşarken, bilmem farkında mısınız, tezgahlardaki balıklar giderek küçülüyor…
Buna bağlı olarak da, bugün dünya denizlerindeki büyük balık türlerinin yüzde 90'ı, toplam balık türlerinin ise yüzde 60'ı tükenmiş durumda!
Greenpeace Akdeniz, "yavru balık projesi" ile denizlerimizin geleceğini tehlikeye atan yavru balık avı ve satışının durdurulması için bir kampanya yürütüyor. Kampanya, bilim insanlarının balıkların üreme boylarına ve stok durumlarına göre önerdiği balık boyları cetveli sayesinde, doğru balık tüketimi konusunda tüketicileri bilinçlendiriyor.
www.kacsantim.org sitesinde, konuyla ilgili pek çok detaylı bilgiyle birlikte, balık boyları cetveline de ulaşabiliyorsunuz. Bu cetvele göre denizlerimizdeki yaygın balık türlerinin önerilen boyları ise şöyle: Hamsi 9 cm, tekir 11 cm, istavrit 13 cm, barbunya 13 cm, mezgit 14.5 cm, levrek 18 cm, lüfer 25 cm, palamut 38 cm, kalkan 45 cm.
Sitede paylaşılan bilgiler arasında bana göre en çarpıcı olanı, 2050 yılına geldiğimizde dünyadaki balık stoklarının tükenecek olması! Türkiye'de de durum farklı değil tabii... Endüstriyel avcılık arttıkça, yumurtlama zamanlarında ve yerlerinde avlanıldıkça balık stokları hızla azalıyor, balıklar azaldıkça daha çok yavru balık avlanmaya ve satılmaya başlanıyor. Yavru balık avlandıkça, satışı devam ettikçe de türler üremeye fırsat bulamadığı için durum daha da vahim hale geliyor.
Eğer çocuklarımızın, torunlarımızın da denizlerimizden balık yiyebilmesini istiyorsak, acilen balık boylarına önem vermemiz gerekiyor.
Tarım Bakanlığı'nın, balık stoklarının ve balıkçılarımızın geleceği adına yavru balık satışını engellemesi ve yasal balık boylarının bilimsel temellere oturması için hepimize görev düşüyor. Tezgahlarda gördüğümüz yavru balıkları almazsak ve bu konudaki tepkimizi dile getirirsek, birileri bunu dikkate almak zorunda kalacak. Ve bu farkındalığı sergileyen herkes, denizlerimizin geleceği için katkıda bulunmuş olacak… Tadı damağınızda kalacak Sofra'larda buluşmak üzere…
Biz de bu durumda ne yapıyoruz? Sabah, öğlen, akşam demeden, hatta beslenme uzmanlarına kulak verip, öğün aralarını da ihmal etmeden, sürekli yiyoruz-içiyoruz! Aç kalırsak, yediğimizi beğenmezsek mutsuz oluyoruz… Yediklerimizin hem lezzetli, hem besleyici olmasını, görüntüsüyle, içeriğiyle bizi mutlu ederken bedenimize de enerji vermesini istiyoruz…
İşte bahsettiğim farkındalık zorunluluğu da bu noktada devreye giriyor… Büyük bir keyifle gerçekleştirdiğimiz yeme-içme eylemine malzeme olan gıdalar, tabağımıza ulaşana kadar acaba başlarından neler geçiyor? Sevgili Güneşin Aydemir'in "Doğal Beslenme" sayfalarımızda ısrarla üzerinde durduğu detaylardan söz ediyorum yani… İster evde, ister dışarıda olsun, tabağımıza konan yemeğin doğal döngü içerisinde ne ifade ettiğini bir an bile olsa sorguluyor muyuz? Takıntılı bir ruh halinden bahsetmiyorum elbette. Sadece "mevsiminde" yemeğe dikkat etmek bile bu yönde çok önemli bir adım olabilir.
Örneğin, bu ay dergimizle birlikte verdiğimiz "Deniz ürünleri" kitapçığındaki tarifler ve daha pek çoğu için en uygun mevsimdeyiz. Her yıl eylül ayından itibaren, denizlerimizin bereketi önce tezgahlara, sonra da sofralarımıza taşarken, bilmem farkında mısınız, tezgahlardaki balıklar giderek küçülüyor…
Buna bağlı olarak da, bugün dünya denizlerindeki büyük balık türlerinin yüzde 90'ı, toplam balık türlerinin ise yüzde 60'ı tükenmiş durumda!
Greenpeace Akdeniz, "yavru balık projesi" ile denizlerimizin geleceğini tehlikeye atan yavru balık avı ve satışının durdurulması için bir kampanya yürütüyor. Kampanya, bilim insanlarının balıkların üreme boylarına ve stok durumlarına göre önerdiği balık boyları cetveli sayesinde, doğru balık tüketimi konusunda tüketicileri bilinçlendiriyor.
www.kacsantim.org sitesinde, konuyla ilgili pek çok detaylı bilgiyle birlikte, balık boyları cetveline de ulaşabiliyorsunuz. Bu cetvele göre denizlerimizdeki yaygın balık türlerinin önerilen boyları ise şöyle: Hamsi 9 cm, tekir 11 cm, istavrit 13 cm, barbunya 13 cm, mezgit 14.5 cm, levrek 18 cm, lüfer 25 cm, palamut 38 cm, kalkan 45 cm.
Sitede paylaşılan bilgiler arasında bana göre en çarpıcı olanı, 2050 yılına geldiğimizde dünyadaki balık stoklarının tükenecek olması! Türkiye'de de durum farklı değil tabii... Endüstriyel avcılık arttıkça, yumurtlama zamanlarında ve yerlerinde avlanıldıkça balık stokları hızla azalıyor, balıklar azaldıkça daha çok yavru balık avlanmaya ve satılmaya başlanıyor. Yavru balık avlandıkça, satışı devam ettikçe de türler üremeye fırsat bulamadığı için durum daha da vahim hale geliyor.
Eğer çocuklarımızın, torunlarımızın da denizlerimizden balık yiyebilmesini istiyorsak, acilen balık boylarına önem vermemiz gerekiyor.
Tarım Bakanlığı'nın, balık stoklarının ve balıkçılarımızın geleceği adına yavru balık satışını engellemesi ve yasal balık boylarının bilimsel temellere oturması için hepimize görev düşüyor. Tezgahlarda gördüğümüz yavru balıkları almazsak ve bu konudaki tepkimizi dile getirirsek, birileri bunu dikkate almak zorunda kalacak. Ve bu farkındalığı sergileyen herkes, denizlerimizin geleceği için katkıda bulunmuş olacak… Tadı damağınızda kalacak Sofra'larda buluşmak üzere…
Sofra’da Bu Ay
- Mevsimin Olmazsa Olmazları Elma & Armut
- Baharat Karışımları
- Sağlıklı Çocuk Tarifleri
ve Daha Fazlası ...
ABONE OL