BAHARDA ROTAMIZ İSVİÇRE
İsviçre'ye pek çok kere seyahat etme şansımız oldu. Bu seyahatlerde Bern, Zürih, Basel, Luzern gibi biraz daha büyük şehirlerini de; Thun, Interlaken, Spiez gibi bizlere göre kasaba boyutlarında olan küçük şehirlerini de gezdik. Bu harika seyahatlerimizin hemen hepsinde pek çok farklı restoranlarda yerel yemeklerin lezzetine bakma şansı da bulduk.
LUZERN
İsviçre'nin merkezinde yer alan masalsı şehir Luzern o kadar turistik ki yapılan bir araştırmaya göre her bir Luzernli başına tam 116 günübirlik turist düşüyormuş! Luzern bir günde gezilebilecek bir şehir olsa da aslında görülecek pek çok yeri var. İlk olarak görmeniz gereken yer, Şapel Köprüsü. Köprülerde görmeye pek alışık olmadığımız bir mimariye sahip olan Şapel Köprüsü'yle ilgili 'en'lerin bilgisini de verelim: Bu köprü Avrupa'nın ayakta kalan en eski kapalı ahşap köprüsüymüş ve Almanya'dakinden sonra Avrupa'nın en uzun ikinci kapalı ahşap köprüsüymüş. Gelelim bu köprünün bir başka önemli özelliğine… Köprünün üstünden yürürken yukarıya, yani köprünün tavanına baktığınızda dizi dizi üçgen tablolar görüyorsunuz. 17. yüzyılda yapılmış bu tablolar size şehrin tarihini anlatırken adeta köprüden bir sergi geziyor hissine kapılıyorsunuz. Luzern'in köprüleri dışında meydanlarının da şehrin ününde etkisi büyük. Tarihi 1356'ya kadar uzanan ve belediye binası olan Rathaus'a da ev sahipliği yapan Kornmarkt meydanı bunlardan biri. Kornmarkt'taki binaların cepheleri murallar ile süslü, Weinmarkt ve Hirschenplaz Meydanları ise etkileyici ve estetik çeşmelere ev sahipliği yapıyor. Gezmesi çok keyifli, size adeta açık hava müzesi geziyormuşsunuz duygusu veriyor. Luzern'i güzel kılan özelliklerinden birisi ise binaların üzerinde yer alan ve birer dövme gibi duran duvar resimleri. Bu resimlerin en güzel örneklerinden biri de Sternenplatz'daki Fritschi Restaurant'ın üzerinde yer alıyor. Luzern'de yılda bir kere, orta İsviçre'nin en büyük karnavalı düzenleniyormuş ve hatta bu karnaval Basel Karnavalı'ndan sonra İsviçre'nin en büyük karnavalıymış. Burada görülmesi gereken iki yer daha var. Bunlardan birincisi çok sıra dışı bir yer olan Bourbaki Panorama. Burası 112 metre uzunluğundaki üç boyutlu bir resmin tam ortasında duruyormuş hissi uyandıran çok etkileyici bir sergi. 1871'deki Fransa-Prusya Savaşı sırasında yenilen Fransız askerlerinin İsviçre'ye kaçışı, muazzam panoramik resim ve heykellerle anlatılmış. O anlar ve savaş hali üç boyutlu şekilde, çok gerçekçi modellerle canlandırıldığı için burada kendinizi adeta o döneme ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Bu kadar gezdikten sonra acıktığımıza göre sıra, İsviçre'nin en güzel tatlarından birisi olan fondüyü denemeye geldi. Bunun için ise Reuss Nehri manzaralı meşhur Pfistern'e gittik (@restaurant.pfistern). Fondü, en basit anlatımı ile eritilmiş peynir olsa da aslında 100'den fazla çeşidi olan bir yemek. Peynirin içine konan malzemeye göre neli olduğu değişiyor, yanında fondüye banmak için ekmek parçaları ve haşlanmış minik patateslerle servis ediliyor. Restorana oturup fondü siparişimizi verdik. Başlangıç olaraksa sarımsaklı ekmek ve Chardonnay'li kremalı çorba söyledik. Soframızın yıldızı fondü geldiğindeyse ekmek ve patatesleri peynirin içine daldırıp Reuss Nehri ve Şapel Köprüsü manzarasının tadını çıkardık. Bu restoranda aynı zamanda eritilmiş peynirin patates, turşu ve bazen et ile servis edildiği bir başka İsviçre klasiği olan Raclette ve makarna, peynir, patates ile kavrulmuş soğanın bir araya geldiği, kremayla zenginleştirilmiş bir dağ yemeği olan Älplermagronä gibi farklı yerel lezzetleri de tatmanız mümkün.
BERN OBERLAND:
İsviçre seyahatlerimizden bir tanesini de İsviçre'nin doğasını görmeye ayırdık; Bern'in yaylaları olarak bilinen Bern Oberland'i araba ile gezip Aare Nehri'nde rafting planı yaptık. Bu yolculuğumuzdaki ilk durağımız ise Thun Gölü kıyısındaki kartpostal kasaba Spiez oldu. Bu minik sahil kasabası gibi olan ve içinde küçük bir marina barındıran şehirde, önce İsviçre'nin en eski kalelerinden biri olan ve aynı zamanda Ulusal Öneme Sahip İsviçre Kültür Varlığı olan Spiez Kalesi'ni gördük. Spiez'de yapılması gereken bir başka aktivite ise Thun ve Interlaken şehirleri arasındaki tekne turlarına katılmak. Yeterince zamanımız olmadığı için biz bunu yapma olanağı bulamadık ama yine de göl manzarasının keyfini çıkarmak için Spiez'deki Riviera by Elio restoranına gittik. Bu restoran o kadar yoğundu ki göl manzaralı bir masada yer bulabilmek için İsviçre'de uzun yıllardır yaşayan ve buranın daimi müşterisi olan arkadaşlarımızın İtalyan servis sorumlusunu ikna etmesi gerekti. Sonunda göl kenarındaki masamıza oturduğumuzda verdiğimiz haklı mücadelemize değdiğini anladık. Masamızın hemen yanında yüzen ördeklerin tatlılığı, müthiş gece manzarası, restoranın leziz yemekleri ve tertemiz havanın bizi sarıp sarmalaması ile iyi ki akşam yemeği için burayı seçmişiz dedik. Oeschinensee Gölü'ndeki yürüyüşümüzden sonra Bern yaylalarından ayrılmadan önceki son noktamız Unterseen'deki Restaurant Luegibrüggli oldu. Bu restoranı, yerel lezzetlerle bezeli menüsü kadar ve belki de ondan daha önemli kılan özelliği ise sunduğu dağ manzarası. Burada cam kenarındaki masamızdan dağın yamacından aşağıya doğru uzanan ve soluk kesen bir tabloyu izleme fırsatı buluyorsunuz. İki parlak mavi göl; Brienzersee ve Thunersee, doğanın kusursuz bir simetrisiyle karşımızda serilirken aralarındaki geniş yemyeşil vadiyle birlikte bu manzaranın baş kahramanları oluyor. İşte biz de tam da bu manzara eşliğinde keyifle yemeğimizi yerken bir sonraki İsviçre seyahatimizi planlamaya başlamıştık bile