Bir Bahar Ülkesi Slovenya
Slovenya tam bir bahar ülkesi bana göre. Topraklarının 60%'ı ormanlar ile kaplı ülke, dünya yeşil destinasyonlar listesinde yer alıyor. Ülkenin üçte birinin koruma alanı olmasının yanı sıra bu alanların bir kısmı da Unesco Dünya Mirası listesinde. O yüzden bu doğayı ya kıştan uyanırkenki coşkusuyla görmeli ya da sonbaharın bin bir rengine büründüğünde.
Huzur dolu doğa yürüyüşlerinden sonra kendinizi güzel yemeklerle ödüllere boğabileceğiniz bir cennet burası. Yalnızca 2 milyon nüfusu olan bu kadar küçük bir ülkede nasıl 63 tane Michelin rehberine ve 40 tane Gault Millau listesine girmiş restoran olabileceğine ilk okuduğumda çok şaşırmıştım doğrusu. Gerçi Türkiye'nin 3 katı kişi başı milli gelir seviyesi bu duruma bir baz oluşturabilir, bilmiyorum.
Geleneksel Slovenya mutfağında av hayvanlarının önemli bir yeri var. Bizim restoran ve yemek tercihlerimiz de biraz daha bu yemekleri deneyimleyebilmek üzere şekillendi. Dikkat bu yazı bol et içerir!
Biz seyahatimizin ilk yarısında Bled Gölü'nde, son birkaç gününde de Ljubljana'da kaldık. Ancak siz, özel restoranların haftanın yalnızca belirli günleri açık olduğunu göz önünde bulundurarak seyahatinizi planlamak isteyebilirsiniz. Aksi takdirde gitmeyi çok istediğiniz yerler sizin orada olduğunuz günlerde açık olmayabilir. En azından sezonun henüz açılmadığı Nisan ayında bizim için durum böyleydi.
Bled Gölü'ne tepeden bakan restoran 1906'da yiyoruz ilk akşam yemeğimizi. İsmini açıldığı yıldan alıyor. Bir mekanın 100 yaşını devirmiş olması oldum olası çok etkilemiştir beni. Tüm değişimlere karşı ayakta kalabilmek ve güncelliğini korumak inanılmaz bir başarı. Mevsimine göre ve bölgeye özgü malzemelerle geleneksel mutfağı günümüze taşıyan bir mutfak sunuyorlar.
Lowland ve Higland olarak iki alternatif menüleri var. Bizim gittiğimiz akşam Highland menüsü sunuyorlardı. İki kişi farklı 4 course seçerek 8 course tadım menüsündeki her şeyin tadına baktık. Cottage strukelj dedikleri peynir dolgulu hamur işi dışındaki her tabakta şaşırtıcı bir lezzet ve çok özel bir sunum olduğunu söyleyebilirim. Salatalık jeli ile servis edilen alabalık ve yaban turpu, kök sebzeler, lahana ve kök sebzelerle sığır dili parfe, porçini konsome çorbası, ördek göğüs (velute sos, havuç, balkabağı ve elma ile), kuzugöbeği ve siyah sarımsak soslu geyik. Tüm akşamın en merakla beklediğim tabağı tatlı: kaz ciğeri. Benim için üzerine tatlı yenmemiş bir yemek zaten eksiktir. Tatlıyı o kadar seviyorum ama bu gerçekten "damak çatlatan" dedikleri cinsten. Elma püresi ve kızarmış kadayıf üzerinde granola çıtırı ile servis ettikleri tatlımızın tadı damağımızda bu akşamı noktalıyoruz.
Milföy arasında iki kat kremadan (vanilyalı pastacı kreması ve çırpılmış krema) oluşan ve bir tür coğrafi işaretli ürün olan meşhur Bled pastası için yaratıcısı şefin bir zamanlar çalıştığı ve hala aynı tarifi kullanmaya devam eden Park Hotel Café'yi adres gösterseler de ben Café Belvedere'de denemenizi tavsiye ederim. Böylece bir zamanlar Tito'nun misafirlerini ağırladığı bu özel mekanda pastanızı yerken aynı zamanda gölün ortasındaki adaya karşı manzaranın keyfini de çıkarabilirsiniz.
Slovenya rotasının son tavsiyesi Ljubljana'dan, Čompa. Restoranın ismi ızgarada pişen patates üzeri peynir dolgusu sıcak başlangıç tabağından geliyor. Yalnızca čompa pişirerek başlayan restoran, zaman içinde müşterilerinin talepleri doğrultusunda menüye eklemeler yapmış. İyi ki de yapmışlar çünkü sebze veya et fark etmeksizin her tabakta ızgarada pişirme konusundaki ustalıklarını ortaya koyuyorlar gerçekten. Kullanılan malzemeler de kaliteli olunca yediğimiz her tabak bir lezzet şöleni oluyor.
Soğuk başlangıç olarak çiğ et tabağı alıyoruz. Etler lokum gibi adeta ağzımızda eriyorlar. Ara sıcak olarak etrafına bacon sarılı ricotta peyniri dolgulu ızgara kabak çiçeği ile devam ediyoruz. Tam mevsimine denk geldiğimiz için çok şanlıyız. Ana yemekte ise ızgara et ve yanında ızgara kuşkonmaz ve kırmızı hindiba (radicchio di Treviso) tercih ediyoruz. Etlerin dışı iyi mühürlenmiş ve böylece tüm lezzetini içinde muhafaza etmiş. Sebzeler ise mevsimine göre değişiyor. Sürpriz sonlu tam bir ziyafet.
Izgarada ta memleketim Mersin'den kalkıp gelmiş biri var. Henüz bir yıl olmamış geleli. Restoranın sahibi özveriyle tüm bildiklerini ona aktarırken o da menüye baklava ile katkı yapmış. Tüm o lezzetli tabakları taçlandıran bir tatlı. Baklavanın arasına koydukları dondurmayı her akşam bir sonraki gün için kendisi taze taze hazırlıyor. Hamurunun çıtırlığı, şerbetinin dengesi, dondurmanın kıvamı ve süt tadı.. Lezzetini anlatamam, gidip yemeniz gerek.
Bir ömre zaten ne kadar sığdırabilirim ki düşüncesiyle aynı yerlere tekrar tekrar gitmek yerine farklı yerleri deneyimlemeyi tercih ediyorum ama Slovenya her yönüyle yine gitsem arzusu uyandırdı doğrusu bende.