h Halk kültürünün en önemli sözlü ürünlerinden biri kuşkusuz bilmecelerdir. Bilmeceler üzerinden toplumsal ilişkileri, insan-doğa etkileşimlerini, tarımsal emeği görmek çoğu zaman mümkündür. Sakarya'nın en önemli tarımsal ürünlerinden biri olan Adapazarı Beyaz Kestane Kabağı'nın ip gibi uzadığına ve küp gibi geri döndüğüne işaret eden bu bilmece de içinde pek çok bilgi barındırır. Kestane kabağı yetiştiricilerinden Ümit Dönmez bu bilmeceyi kabağın yürümesiyle açıklar. Sürüngen bir yapıya sahip olan kabak yürüdükçe kökünden gövde genişlemeye başlar. Bu genişleyen gövdeye "mahmuz" dendiğini ifade eden Ümit Bey şöyle devam eder: "Mahmuz yürüdükçe kök çoğalır, zaman geçtikçe kabak bu mahmuzlarla tüm toprağa yayılır, toprağın vitamin ve mineralleri içine işler. Gövde ip gibi yürüdükçe yapraklar genişler, kendine örtü yapar kabak, bu örtüler çıkan yavruları korur."

Sakarya ilinin muhtelif bölgelerinde yetiştirilen ve 2020 yılında Sakarya Ticaret Borsası tarafından coğrafi işareti alınan Adapazarı Beyaz Kestane Kabağı, Cucurbitaceae familyası, Cucurbita cinsi ve maxima varyetesine ait kışlık kestane kabağı sınıfı içinde yer almaktadır. Sakarya Nehri havzasında yer alan Sakarya ili arazileri alüviyal verimli topraklardan oluşmaktadır. Toprakların tuz ve kireç oranlarının düşük, organik maddece zengin olması, sabahları oluşan çiğ ve yüksek nem oranı Beyaz Kestane Kabağı'nın yetiştirilmesi açısından elzemdir. Ümit Bey'e göre bu kabağın böylesine lezzetli olmasının sebebi kara toprakta sulama olmadan yetiştirilmesidir. Üstünde kum olmayan, toprağın hası olarak bilinir köylerde kara toprak. Yağmur yağdığında öyle bir çamur olur ki çıkılmaz içinden. Rengi karadır. Bu toprak üstünde yürüyen kabak, geniş yapraklarıyla sabahın çiyini alır, onlarla beslenir. Nisan ve Mayıs yağmurları ona yeter. Bu yağmur dışında sulama yapılmaz. Kestane kabağının besin ihtiyaçlarını karşılayacak topraklar fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum açısından zengin olmalıdır. Bu sebeple Ekim ve Aralık aylarında sürülen ve havalandırılan tarlaya iyi vasıflı yanmış ahır gübresi saçılmalıdır. İlkbahar donları geçtikten sonra toprak tava geldiğinde tohumlar ekilmelidir. Hasat zamanı ise meyvenin etli kısmı alındıktan sonra çekirdekler kurutulur ve tekrar üretim için tohum olarak kullanılır. Ümit Bey ise kabak yetiştiriciliği hakkında şunları söylemektedir; "Kabağın geniş yaprakları sabah çiyini alır. Nisan-Mayıs ayında yağmur düşer, o yeterli olur. Fazladan sulama yapılırsa lezzeti kaçar" diyor ve şöyle devam ediyor: "Kabağın yerini kıştan yapmak lazım. Ekim-Kasım gibi yeri sürülür, hayvan gübreleri kabak çizilerine atılır. Martın sonunda tarlaya gidilir, çamur olmaması lazım tarlada. Elle ekim yapılır. Her sıranın arasına beş metre konur. NisanMayıs ayında çapa yapılır. Bu çapada kabak boğazlanır, yani sağından solundan toprak çekilir ki bitki kurağa dayanıklı olsun. Sonrası Allah'a emanet edilir, kök yürümeye başlar."

NEDEN KESTANE KABAĞI DENİLİYOR?

Söz konusu kabağa kestane denmesinin sebebi ise kabağın dokusu, kokusu, aromasıyla kestaneyi andırmasıdır. Bir kabağın kestanelik derecesi etli kısmıyla dış yüzeyi arasındaki yeşil tabakadan anlaşılır. Bu tabakanın bir cm kadar olması, kabağın en lezzetli halini yakalamak için kafidir. Adapazarı'nın Sakarya Nehri tarafından beslenen verimli topraklarında yetişen bu kabağın rengi zamanla koyulaşır, aroması oturur. Sakarya'nın en önemli tarımsal ürünlerinden biri olan Adapazarı Beyaz Kestane Kabağı'nın ip gibi uzadığına ve küp gibi geri döndüğüne işaret eden bu bilmece içinde pek çok bilgi barındırır. Kabağı bir ekenin yeniden ekmeden yapamayacağını ifade eden Ümit Bey bu durumu şöyle ifade etmektedir: "Kabağa hizmet edersen, o da sana hizmet eder. Seninle konuşur. Üç- beş kilo olunca seni tarlaya çağırmaya başlar." Ümit Bey ayrıca Adapazarı kabağının her dölünün lezzetli olduğunu söylemektedir ve şunu eklemektedir: "Anaç kabağın attığı ilk mahmuzlardan çıkan ilk döl tatlı olur ama uç kabakları tatsız olur normalde. Bizim burada farklıdır, uç kabakları da lezzetli olur." Sakarya'nın yine coğrafi işaret alan Kabak Tatlısı işte tam da lezzetini sabah çiylerinden alan bu kabakla yapılır. İster dilimleyip fırına verilir, ister pancar şekeriyle azar azar buluşturulup kısık ateşte dinlene dinlene pişirilir. Şehrin muhacirleri soğanlı yemeğini yapar, yerlileri toprak fırında pidesini. Bazı köylerde kurutulur, bazı köylerde bütün halde fırına verilir. Kalın kabuklu, sert etli bu ürün yetmiş iki milleti buluşturur, besler, sever, sevdirir. Kara toprağın tavında, sabah çiylerinin içinde nazlı nazlı yürür. Yeni hasat edilen kabakların şefkatine sofralarda yer açmanın şimdi tam sırası. Kabak mevsimi geldi.