AĞVA’DA TEK BAŞINA!
Tek başına tatil deyince aklınıza hangi adresler gelir? Tamam soruyu başa alıp tekrar soruyorum, bir kadın olarak tek başına tatile çıkmak isteseniz nereye gidersiniz? Açıkçası ben böyle bir soruyu gündemime almayalı epey uzun zaman geçmişti… Hep dostlar, arkadaşlar, hayatınızda olan insanlar derken, yılın kişiye özel tek anlarını yine hep kalabalıklarla yaşadığını fark ediyor insan… Geçtiğimiz günlerde tek başına kalma ihtiyacım tam da doruğa ulaşmışken, üstelik de yazı-çiziyle ilgili halletmem gereken konular varken, en iyisi birkaç gün bir yerlere kaçayım dedim ve hemen hızlı bir arayışa başladım.
Ülkede tatil konseptiyle özdeşleşecek yerler arasında mesleğimden dolayı aşağı yukarı görmediğim hiçbir yer yoktu… E üstelik vakit dar, dedim ya sadece birkaç gün… Bir de açıkçası öyle zamanımı uzun uzun yollarda, havaalanlarında, git-gellerle harcamak da istemiyordum. İçimdeki keşif ruhu da kısa süreli mola verip, beni terk ettiğinden olsa gerek, gözümü yakınlara diktim… Sapanca, Şile, Kıyıköy, Adalar; derken Ağva… Hayatımın çeşitli dönemlerinde ara ara Ağva'ya gitmişliğim vardı. Ama hepimizin zihnine "romantik tatil adresi" olarak yerleşen bir yere tek başına gitme fikri önce beni pek cezbetmedi. Sonra o muhteşem nehir kenarında ne kadar dinleneceğimi, üstelik hafta içi gidersem de beni yoracak kalabalıklara dahil olma ihtimalimin olmadığını hatırladım. Ve "neden olmasın?" deyip, hemen buradaki mekanların üzerine yoğunlaştım. Tranquella'dan Zeki Bey'le konuşup, otelin hafta içi son derece sakin olduğunu öğrenince, geriye tek bir şey kalıyordu; hemen hazırlanmak…
Ağva akşamları son derece serin olabildiği için, çantama, tişörtlerimin yanına uzun kollu bir-iki şey almayı da ihmal etmedim. Sabah trafiği geçer geçmez, arabaya atlayıp yola koyuldum. İstanbul-Şile arası son derece rahat, yolun büyük kısmını çift şerit gittiğiniz için, sakin sakin ilerleyebiliyorsunuz. Hele bir de cd çalar'da ruh halinize uygun bir müzik varsa, değmeyin keyfinize! Neyse, bu rahat kısmı… Sonra otobandan çıkıp, çeşitli köyleri geçerek ilerleyeceğiniz bol virajlı ama çok ağaçlı bir yola giriyorsunuz. Burada hızınızı epey bir düşürmeniz gerekiyor ama yolun tadını çıkarırsanız ve geçtiğiniz köylerin her birinin ne kadar güzel olduğuna dikkat ederseniz, sıkılmadan bu kısmı da atlatabilirsiniz…
Biraz nehir, biraz deniz
Avrupa yakasından yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuk sonucu (köprü açıktı neyse ki) Ağva'ya vardım. Otele gelince ilk yaptığım şey, yaz domateslerinin ve biberlerinin lezzetlendirdiği harika bir menemenle güne başlamak oldu. Sonra ufak bir yürüyüş, derken nehir kenarında sandalyelere yayılarak keyif yapma zamanı geldi. İtiraf ediyorum, uzun zamandır kendimi hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim… Göksu Deresi'nin yeşiline dalmak bile insanı alıp götürüyor… Sonra ne gündüz ne gece asla susmayan onlarca, yüzlerce kuşun cıvıltılıları, sürekli gözünüzün önünden geçip giden renk renk kelebekler… Araba gürültüsünün, bağrış çağrışın uzaklarda olduğuna inanamıyor insan…
Ağva'nın en büyük keyfi nehir ama, harika da bir kumsalı var. Güneşin artık rahatsız etmeyeceği saatler yaklaşınca, yürüme yoluyla kumsala gittim. Yanıma da bakkaldan buz gibi içecek almayı ihmal etmedim tabii! Uçsuz bucaksız kumsala yayılıp, deniz keyfi yapmak da son derece güzel bir deneyim oldu açıkçası. Duyduğum kadarıyla, son zamanlarda Ağva'da yüzme konusunda meydana gelen tatsız kazalar sebebiyle cankurtaran desteği artırılmış, artık daha güvenli yani…
Bu arada dilerseniz Ağva'nın içindeki kahvede oturup çayınızı yudumlayarak, tostunuzu yiyebiliyorsunuz. Kimbilir belki diğer masalardan bir gönüllü bulursanız tavla da oynayabilirsiniz. İşin güzel tarafı, hafta içi burası o kadar sakin ki, hiç rahatsızlık duymadan bulunduğunuz noktanın tadına varabilirsiniz. Yok biraz hareket olsun isterseniz, başta Kilimli ve Kadırga Koyları, çevredeki korular, şelaleler, mağaralar gibi keşfedilmeyi bekleyen doğa harikaları var…
Ağva'da sakin bir günün ardından, yine oldukça dingin bir atmosferde akşam yemeğinizin keyfini yaşayabilirsiniz.. Zeytinyağlılar ve balık benim her daim favorim. Hele bir de taze otlarla yapılan salata gelirse masanıza, ideal öğün diye buna derim. İşte tam da böyle bir yemeğin tadını çıkarırken, Tranquella'nın sahipleri Zeki Bey ve Bahar Hanım, ateş yakma çalışmalarına başladığı için, odunların çıtırtısı da geceye ayrı bir güzellik katıyordu. Alevler yükselince bu tek bir anlama geliyordu; içeceğini kap yanımıza gel ve sohbete katıl!
Eğer tüm bunlara ilaveten, şansınıza dolunay gecelerinden birine rastlarsanız, siz de Ağva'da yaşayacağınız geceden en az benim kadar etkilenebilirsiniz…
Ülkede tatil konseptiyle özdeşleşecek yerler arasında mesleğimden dolayı aşağı yukarı görmediğim hiçbir yer yoktu… E üstelik vakit dar, dedim ya sadece birkaç gün… Bir de açıkçası öyle zamanımı uzun uzun yollarda, havaalanlarında, git-gellerle harcamak da istemiyordum. İçimdeki keşif ruhu da kısa süreli mola verip, beni terk ettiğinden olsa gerek, gözümü yakınlara diktim… Sapanca, Şile, Kıyıköy, Adalar; derken Ağva… Hayatımın çeşitli dönemlerinde ara ara Ağva'ya gitmişliğim vardı. Ama hepimizin zihnine "romantik tatil adresi" olarak yerleşen bir yere tek başına gitme fikri önce beni pek cezbetmedi. Sonra o muhteşem nehir kenarında ne kadar dinleneceğimi, üstelik hafta içi gidersem de beni yoracak kalabalıklara dahil olma ihtimalimin olmadığını hatırladım. Ve "neden olmasın?" deyip, hemen buradaki mekanların üzerine yoğunlaştım. Tranquella'dan Zeki Bey'le konuşup, otelin hafta içi son derece sakin olduğunu öğrenince, geriye tek bir şey kalıyordu; hemen hazırlanmak…
Ağva akşamları son derece serin olabildiği için, çantama, tişörtlerimin yanına uzun kollu bir-iki şey almayı da ihmal etmedim. Sabah trafiği geçer geçmez, arabaya atlayıp yola koyuldum. İstanbul-Şile arası son derece rahat, yolun büyük kısmını çift şerit gittiğiniz için, sakin sakin ilerleyebiliyorsunuz. Hele bir de cd çalar'da ruh halinize uygun bir müzik varsa, değmeyin keyfinize! Neyse, bu rahat kısmı… Sonra otobandan çıkıp, çeşitli köyleri geçerek ilerleyeceğiniz bol virajlı ama çok ağaçlı bir yola giriyorsunuz. Burada hızınızı epey bir düşürmeniz gerekiyor ama yolun tadını çıkarırsanız ve geçtiğiniz köylerin her birinin ne kadar güzel olduğuna dikkat ederseniz, sıkılmadan bu kısmı da atlatabilirsiniz…
Biraz nehir, biraz deniz
Avrupa yakasından yaklaşık bir buçuk saatlik bir yolculuk sonucu (köprü açıktı neyse ki) Ağva'ya vardım. Otele gelince ilk yaptığım şey, yaz domateslerinin ve biberlerinin lezzetlendirdiği harika bir menemenle güne başlamak oldu. Sonra ufak bir yürüyüş, derken nehir kenarında sandalyelere yayılarak keyif yapma zamanı geldi. İtiraf ediyorum, uzun zamandır kendimi hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim… Göksu Deresi'nin yeşiline dalmak bile insanı alıp götürüyor… Sonra ne gündüz ne gece asla susmayan onlarca, yüzlerce kuşun cıvıltılıları, sürekli gözünüzün önünden geçip giden renk renk kelebekler… Araba gürültüsünün, bağrış çağrışın uzaklarda olduğuna inanamıyor insan…
Ağva'nın en büyük keyfi nehir ama, harika da bir kumsalı var. Güneşin artık rahatsız etmeyeceği saatler yaklaşınca, yürüme yoluyla kumsala gittim. Yanıma da bakkaldan buz gibi içecek almayı ihmal etmedim tabii! Uçsuz bucaksız kumsala yayılıp, deniz keyfi yapmak da son derece güzel bir deneyim oldu açıkçası. Duyduğum kadarıyla, son zamanlarda Ağva'da yüzme konusunda meydana gelen tatsız kazalar sebebiyle cankurtaran desteği artırılmış, artık daha güvenli yani…
Bu arada dilerseniz Ağva'nın içindeki kahvede oturup çayınızı yudumlayarak, tostunuzu yiyebiliyorsunuz. Kimbilir belki diğer masalardan bir gönüllü bulursanız tavla da oynayabilirsiniz. İşin güzel tarafı, hafta içi burası o kadar sakin ki, hiç rahatsızlık duymadan bulunduğunuz noktanın tadına varabilirsiniz. Yok biraz hareket olsun isterseniz, başta Kilimli ve Kadırga Koyları, çevredeki korular, şelaleler, mağaralar gibi keşfedilmeyi bekleyen doğa harikaları var…
Ağva'da sakin bir günün ardından, yine oldukça dingin bir atmosferde akşam yemeğinizin keyfini yaşayabilirsiniz.. Zeytinyağlılar ve balık benim her daim favorim. Hele bir de taze otlarla yapılan salata gelirse masanıza, ideal öğün diye buna derim. İşte tam da böyle bir yemeğin tadını çıkarırken, Tranquella'nın sahipleri Zeki Bey ve Bahar Hanım, ateş yakma çalışmalarına başladığı için, odunların çıtırtısı da geceye ayrı bir güzellik katıyordu. Alevler yükselince bu tek bir anlama geliyordu; içeceğini kap yanımıza gel ve sohbete katıl!
Eğer tüm bunlara ilaveten, şansınıza dolunay gecelerinden birine rastlarsanız, siz de Ağva'da yaşayacağınız geceden en az benim kadar etkilenebilirsiniz…
Sofra’da Bu Ay
- Mevsimin Olmazsa Olmazları Elma & Armut
- Baharat Karışımları
- Sağlıklı Çocuk Tarifleri
ve Daha Fazlası ...
ABONE OL