Temiz tarım yapan bir çiftlik; CITRUS FARM GÖKOVA
Citrus Farm Gökova'nın hayata geçiş hikayesi nasıl ve ne zaman oldu? İsminin hikayesi nedir? Niçin bu ismi tercih ettiniz?
Bulunduğumuz araziyi 2011 yılında satın aldık. Benim o zamanlar ne aklımda tarımla uğraşmak ne de köye yerleşmek vardı çünkü kurumsal hayatta çok yoğun bir şekilde çalışıyordum. 2012'de narenciye ağaçlarımızı ektik ve yazları gelip kısa süreli kalmaya başladık. Bu esnada ben de kurumsal hayattan istifa etmiş ve hayalim olan aşçılık eğitimimi tamamlamıştım. Her geçen sene ile birlikte doğayla iç içe olmak, toprakla uğraşmak öyle bir kanıma girdi ki İstanbul'a zor döner oldum. Aşçılığa olan tutkumun da aslında malzemeye olan merak ve ilgiden geldiğini sonradan keşfettim. Pandemiyle birlikte ise büyük şehirle bağlarımızı koparıp Çıtlık Köyü Muğla'ya tamamen yerleştik diyebilirim. Citrus Farm markasını 2018'de kurduk. İlk başta amacımız sadece yetiştirdiğimiz narenciyelerden kuru meyveler üretmekti. Bu sebeple küçük bir yatırımla bahçemize bir de meyve-sebze kurutma tesisi kurduk. Ama sonra işler değişti, çeşitler arttı ve bugünlere kadar geldik. İsim ise tamamen yola çıkış ürünümüz olan narenciye ve bölgemizin genel adı Gökova Körfezi'nden geliyor.
Organik tarım, temiz tarım, iyi tarım gibi birçok farklı kavramlar var, bunların arasındaki farklar ve organik tarımı diğerlerinden ayıran unsurlar nelerdir?
Aslında resmi olarak, bakanlık denetiminde sadece organik tarım ve iyi tarım kavramları var. İyi tarım maalesef birçoğumuzun yanlış bildiği bir uygulama. Kimyasal girdi olmadan yapılan organik üretim ile bir alakası yok maalesef. Sadece konvansiyonel tarımın daha denetimli bir versiyonu. Yani konvansiyonel tarımda kullanılan tüm girdileri kullanabiliyorsunuz ama kullandığınız miktar, sonrasındaki hasat zamanı kontrol ediliyor, sertifikalandırılıyor. Kurallara uygun ama bu denetim iyi tarım kavramını masum yapmıyor maalesef.
Organik tarım ise doğaya dost bir üretim metodudur, hiçbir kimyasal olmadan üretim yapılır. Organik tarımda Tarım Bakanlığı'nın yetkilendirdiği sertifikasyon kuruluşlarıyla çalışıyorsunuz. Onlar sizi denetleyip raporluyor, numune alıp pestisit analizleri yapıyorlar ve her şey uygun olursa organik tarım sertifikanızı veriyorlar. Organik tarımda suni gübre ya da tarım ilacı kullanmak yasak. Sadece bakanlığın onayladığı bazı uygulamaları yapabiliyorsunuz.
Temiz tarım ise daha çok bizlerin tarım ilacı olmadan üretim yapan ama organik üretim sistemine kayıtlı olmayan üreticiler için kullandığımız bir terim, aslında resmi olarak bir geçerliliği yok.
Yetiştirdiğiniz ürün gamının içinde neler var? Bu ürünleri seçerken göz önünde bulundurduğunuz kriterler nelerdir? En iddialı olduğunuz 3 ürün hangileri ve neden?
Üretimimizin en büyük tonajını narenciyeler oluşturuyor, portakal ve mandalina ağırlıkta. Onun dışında az miktarlarda da olsa her türlü meyve ve sebzeyi yetiştirmeye çalışıyoruz. Ürün seçiminde en büyük kriterimiz bölge şartlarına ve iklimine uygun olması, sonrasında da mevsimsellik. Örneğin küçük bir seramız var ama orada kış ortasında domates yetiştirmeye çalışmıyoruz. Her ürünün mevsiminde yetiştirilmesi ve tüketilmesi çok önemli benim için.
En sevilen ürünlerimizin başında organik sertifikalı portakal ve mandalinalarımız geliyor. Son birkaç yıldır yetiştirmeye başladığımız Gökova altın susamı ve bahçemizdeki kurutma tesisimizde ürettiğimiz şeker ilavesiz, katkısız meyve kuruları ve pestiller de yine çok sevilen ürünlerimiz arasında. Kurutulmuş sebze ve meyvelerin uygun olmayan koşullarda kurutulması ve saklanması aflatoksin açısından büyük tehlike. Bu sebeple biz tüm kurutma işlemlerimizi kurutma tesisimizdeki fırınımızda yapıyor ve gönül rahatlığıyla tüketiciye sunabiliyoruz. Onlar da tüm kuru gıdalarımızı çok severek tüketiyorlar.
Doğal yollarla narenciye üretiminde nelere dikkat etmek gerekiyor?
Diğer birçok bitkide olduğu gibi narenciyede de çok fazla zararlı ve hastalık görülebiliyor. Özellikle Akdeniz sineği ürün kalitesi ve ömrü açısından çok riskli. Organik tarımda hastalığa yakalanmadan hep önleyici uygulamalar yapmak zorundasınız. Bu nedenle uygulayacağınız doğal yöntemleri belirli bir takvime bağlı kalarak aksatmadan yapmalısınız. Gözünüz hep ürünlerinizin üzerinde olmalı. Eğer bir hastalık tespit ederseniz ilerlemeden önlem almalısınız yoksa geri dönüşü olmuyor. Bunun dışında budama ve düzenli sulama da çok önemli diğer iki konu.
Narenciye satın alırken doğal olduğunu nasıl anlarız?
Açıkçası tüketicinin sadece bakarak anlaması pek kolay değil. Sadece narenciyede mumlama uygulaması var. Üretim aşamasında değil de saklama aşamasında yapılıyor. Tüketici rahatlıkla bunu gözlemleyebilir ve kaçınabilir. Onun dışında ise çıplak gözle bakarak doğal olduğunu anlamak pek mümkün değil.
Susamda tarım ilacı yaygın olarak kullanılıyor mu? Susam ve tahin alırken hangi noktalara dikkat etmeliyiz?
Susamda tarım ilacı çok şükür ki diğer ürünler gibi çok yaygın değil özellikle de bizim bölgemizde. Başkalarının verimi artırmak için kullandığı ama bizim asla toprağımıza sokmadığımız şey ise suni gübre. Ürünün doğallığını bozmasının yanı sıra lezzet kaybına da yol açıyor. Susam ve tahinde bence dikkat edilmesi gereken husus yerli ürün tercih etmek. Çin susamı maalesef piyasada büyük hakimiyete sahip.
Bölgeye has susam ve tahinin özellikleri nelerdir? Bu ürünler ihraç ediliyor mu?
Gökova altın susamının en büyük özelliği susuz yetişmesi ve diğer susam çeşitlerine göre içerdiği yüksek yağ oranıdır. İlkbahar yağmurlarına doyan tarlalara yaz başı ekilir ve hasat zamanı olan sonbahara kadar hiç sulanmaz. Gökova bölgesine hakim olan meltem rüzgarı ve onun getirdiği iyot da susamın rayihasını artırır. Susam tohumunun kendi yapısı da lezzetinde önemli bir faktördür. Buna ek olarak bölgemizde susam tamamen el işçiliğiyle yetiştiriliyor. Tarlayı sürdüğünüz andan itibaren tohum atma, çapalama, yolma ve silkme her şey tamamen makinesiz, beden gücüyle yapılıyor. Bu ürünler çokça ihraç ediliyor, özellikle de Uzakdoğu'ya.
Organik ürünlerin daha uygun fiyatlı olması için neler yapılabilir?
Öncelikle hiçbir zaman organik bir ürünle konvansiyonel tarım yöntemleriyle üretilmiş bir ürünün fiyatının aynı olması beklenemez. Harcanılan iş gücü, rekolte oranı göz önüne alındığında organik ürünlerin görece daha pahalı olması normaldir. Arz ve talep arasındaki dengeyi sağlayarak ve organik üretimi artırarak fiyatlar daha uygun olabilir.
Üretici olarak bu dönemde en büyük ihtiyaçlarınız nelerdir?
Hedef kitlemizin birçoğu büyük şehirlerde yaşadığı için yüksek kargo fiyatları şu anda bizim için büyük sorun. Organik tarım boyutundan bakarsanız ise sertifikasyon kuruluşlarına ödediğimiz yıllık ücret bizi çok yormaya başladı. Önceki yıllarda bu konuda açıklanan destekler mevcuttu ama şu anda yok maalesef. Bizim gibi butik üretim yapan üreticilerin tanıtım desteğine de bolca ihtiyacı var. Amacımız olabildiğince çok insana ulaşıp yaptıklarımızı duyurmak ama bu konuda zaman zaman yetersiz kalabiliyoruz.
Manevi açıdan bakarsanız ise ürünümüzün, emeğimizin kıymetinin bilinmesi bizim en büyük arzumuz. Organik tarım çokça beden gücü ve el emeği gerektiriyor, bu ürünlerin konvansiyonel tarım ürünleriyle kıyaslanması ise çok üzücü.
Çiftliğinizde uyguladığınız tarım yöntemleri hakkında bize bilgi verebilir misiniz? Hangi organik sertifikalara sahipsiniz?
Bizim şu anda sadece narenciye grubumuz yani portakal, limon ve mandalina çeşitlerimiz için organik ürün sertifikamız var. Bunlar dışında üretimini yaptığımız çok sayıda meyve ve sebze var fakat bizim gibi küçük bir üreticinin her biri için ürün sertifikası alması maalesef mümkün değil. İlerleyen dönemde kurutulmuş meyvelerimiz ve susam için de sertifika almak gibi bir planımız mevcut.
Tarım yöntemlerinden bahsedersek biz tamamen temiz ve kimyasalsız tarım yapıyoruz yani tarım zehiri ve suni gübre kesinlikle kullanmıyoruz. Bazı bitkisel karışımlar, el yapımı böcek ilaçları, kendi hazırladığımız organik gübreler, Akdeniz sineği için tuzak uygulamaları, yeşil gübre uygulaması ya da kaolin gibi organik tarım yönetmeliğince onaylanan minerallerden yardım alıyoruz.
Tüketici olarak gıda ürünlerini alırken nelere dikkat etmeliyiz ve organik olduğunu nasıl anlarız?
Paketli ürünler için Tarım Bakanlığı'nın organik ürün logosunu dikkate alabilirsiniz. Yaş sebze meyvede ise ekolojik pazarları tercih edebilirsiniz, burada ürünlerin sertifikalarını inceleyebilirsiniz. Biz de zaman zaman bu pazarlara ürün gönderdiğimizden satışla birlikte sertifikalarımızı ibraz ediyoruz ve kendileri de pestisit analizleri yaptırıyorlar. Bu açıdan tüketici için tamamen güvenilir. Online yaptığınız alışverişlerde ise satıcı organik üretim yaptığını iddia ediyorsa belgesini sorabilirsiniz. Ama bir noktadan sonra bu tamamen güvene dayalı bir sisteme dönüşüyor. O yüzden benim hep önerim mümkünse üreticilerle tanışmanız, aklınızdaki soruları direkt onlara sormanız hatta mümkünse üretim yerlerini ziyaret etmeniz.
Ürünlerinizi pazarlama ve müşterilere ulaştırma konusunda nasıl bir strateji izliyorsunuz? Satış kanallarınız hangi mecralar?
Ürünlerimizin bir kısmını İstanbul'daki organik pazarlara gönderiyoruz. Bir kısmını ise bölgemizde kurulan Slow Food ve Yeryüzü pazarlarında kendimiz satıyoruz. Birebir online satış ise yine başka önemli bir kanal bizim için.
Sosyal medyaya elimizden geldiğince çok vakit ayırmaya çalışsak da arazi ve üretimde harcadığımız zaman yüzünden bazen yetersiz kalabiliyoruz. Ama sosyal medyanın bizler gibi butik üreticiler için ne kadar önemli olduğunun bilincindeyiz.
Üretim yaparken ve tüketiciye ulaştırırken enerji, su, atık yönetimi, karbon ayak izi gibi hayati konularda bilinçli sürdürülebilirliği yönetmek için hangi çözüm yollarını kullanıyorsunuz?
Organik atıklarımızı bahçede malç ya da gübre olarak kullanmaya çalışıyoruz. Bunun dışında daha modern sulama yöntemlerini tercih ederek vahşi sulamadan kesinlikle kaçınıyoruz, küresel ısınma ve beraberinde getirdiği kuraklık tehlikesi tüm çiftçilerin bilincinde olması gereken bir tehlike. Paketli ürünlerimizde ise plastiği olabildiğince azaltarak çevre dostu ambalajları tercih ediyoruz.
Ülkemizde organik tarımın geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Organik tarımın önemi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gün geçtikçe artıyor, tüketici bu ürünlere daha çok kıymet veriyor. Bu açıdan çok sevindirici. Özellikle bizler gibi büyük şehirlerden kırsala göçen üreticiler tarafından da sıkça benimseniyor. Organik tarımın tüm tarım alanları içindeki payı genel bir artış eğiliminde olsa da Avrupa Birliği ülkelerine göre hala çok geride olduğumuzu söyleyebilirim, daha gidecek çok yolumuz var.
Tüketicilerin doğal ürünlere daha kolay ve uygun fiyatlı ulaşabilmesi için ne gibi kampanyalar yapıyorsunuz?
Hem organik tarım yapan hem de küçük bir üretici olarak maliyetler bizler için de çok yüksek ve giderek yükseliyor. Ürün fiyatlarını elimizden geldiğince makul seviyelerde tutarak ve kargo maliyetlerinin bir kısmını biz karşılayarak ürünlerimizi makul fiyatlarla tüketiciye ulaştırmaya çalışıyoruz.
Üretim ve gelişim açısından gelecek için hedefleriniz nelerdir?
Özellikle susam üretimini artırmak ve ülkemizin çok kıymetli ürünlerinden olan Gökova altın susamını daha fazla kişiye duyurmak gibi bir hayalim var. Organik sertifikalarımızı artırmak ve üretim hacmimizi çoğaltmak yine planlarımız arasında. Bugüne kadar yaptığımız gibi temiz üretim konusunda hiçbir konudan taviz vermeden daha çok insana ulaşabilmek ve bölgedeki diğer çiftçilere de doğa dostu üretim ile örnek olabilmek en çok istediğim şeyler.
Bu işe başlamak isteyen girişimcilere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Organik tarımda başarılı olmanın anahtarları nelerdir?
En büyük tavsiyem bu işi maddi kaygılarla değil manevi tatmin için yapmalarıdır. Eminim ki küçücük bir tohumun toprakla buluşmasını, gün geçtikçe ellerinizde büyümesini ve sonra size kilolarca ürün vermesini deneyimleyen biri zaten bu tatmini çoktan elde eder, üretmek gerçekten çok büyük bir keyif. Çok sabırlı olmak, sıkça karşılaşacakları güçlükler karşısında yılmamak da yine çok önemli. Sonuçta bir noktadan sonra sadece doğaya teslim oluyorsunuz ve siz ne plan yaparsanız yapın hep onun dediği oluyor.
İşe başlarken kapasitenizi bilmek ve kaldırabileceğinizden fazla yükün altına girmemek de yine çok önemli. Son olarak da tarım işine başladığınızda artık patronunuz ürettiğiniz ürünler oluyor. Artık her şeyi onlar ne zaman isterse o zaman yapmak zorundasınız. Tohum ekme zamanını ertelemek, hasat zamanını kaçırmak, hastalık geldiğinde sonra ilgilenirim deme gibi lüksleriniz yok maalesef.